
Title | : | Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu |
Author | : | |
Rating | : | |
ISBN | : | - |
ISBN-10 | : | 9789750501647 |
Format Type | : | Paperback |
Number of Pages | : | 229 |
Publication | : | First published January 1, 1976 |
Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu Reviews
-
12 Mart sürecinde kendini koğuşta bulur Sevgi Soysal. Bir değil, iki kez. Tanıdık yüzler de vardır etrafında. Ona yabancı kişileri de tanır zamanla, malum koğuş küçük, acıların büyüklüğü yanında.
Aklın almayacağı şeyleri taşır içinde o koğuşlar. Dolar taşar yataklar, biri gider bir diğeri gelir.
Erik için çocuk gibi heyecanlanan kadınlardır bunlar. Kitap sırası bekleyen, 13 yaşındaki mahkum çocuğa göz kulak olan kadınlar. Kalbi, elleri, uzun saçları olan kadınlar.
Kalpleri soğur, elleri kırılır, saçları kesilir.
Bunların hepsi olurken yapmayacakları tek şey ise şu olur: Unutmak.
.
Eğer bir kitabı karın ağrısıyla, dişlerinizi sıkarak okuyorsanız o kitabı kolay kolay unutamazsınız.
Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu benim için bu kitaplardan oldu.
Evet Sevgi Soysal’ın duruluğundan yakıcı cümlelerine Tante Rosa ve Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nden aşinaydım.
Ama bu kitapta başka bir kanadımdan vuruldum. 1960-71 ve 80 süreçlerini incelerken; ‘erkeklerden erkeklerin hikayelerini’ öyle çok dinledik ki.
Öyle çok okuduk ki evde bekleyen eşleri, bacıları, anaları.. Evde beklemeyip, meydanda olanlarını; eksilenlerini, parçalananlarını ise görmedik. Ancak çok derine indiğimizde görebildik belki.
Kendilerini koğuştan çıkardık ama pek çok hikaye hala koğuşların karanlığında, havada asılı..
.
Okumanızı çok istediğim bir kitap bu. Belki de bildiklerinizi anlatıyor, sizin de kaybettiklerinizi. Ama bir de Sevgi Soysal’dan dinleyin. Onca acıya rağmen içinde hala sevgi barındırabilen Sevgi Soysal’ı. -
“ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar çok alıştım ki.
ve her şeyin yeniden bir bir var olmasına o kadar alışacağım ki.”
sevgi soysal sevgisinden tansiyonum düştü okurken. korkunç şeyler yaşamış soysal ve arkadaşları. ama bunu o kadar naif, süslemeden, abartmadan (gerek yok çünkü, zaten yeterince korkunç ve utanç verici) anlatmış ki; bu utancı nesilden nesile aktarmanın daha iyi bir yolunu düşünemiyorum. kahkaha attığım da oldu okurken, gözlerimin dolduğu da. en fazla iki günde bitecek bu kitabı özellikle yavaş yavaş, bir haftaya yayarak okudum çünkü sevgi soysal’la mümkün olduğunca uzun zaman geçirmek istedim. keşke ömrü daha uzun olsaydı. bu ülkenin yetiştirdiği en şahane insanlardan. iyi ki yaşamış. 💜 -
Yazar 12 Mart döneminde yaşadıklarını, cezaevi günlerini sade bir dille anlatmış.
Her sayfayı merakla çevirdim. Sevgi
Soysal'ın ağzından o döneme tanıklık etmiş gibi oldum.
12 Mart dönemini anlamak isteyenlerin okuması gerek bence.
Bütün dünyada ideolojiler yaşıyor ama onların peşinden giden insanlar ve onların yakınları sürünüyor, işkenceler çekiyor. Dünyada barış içinde yaşamanın hiçbir yolu yok bence , çünkü dinler, dünya görüşleri, ülkelerin ekonomik çıkarları buna izin vermiyor. -
Sevgi Soysal bu kadar ağır ve acı dolu bir döneme dair tanıklığını acıyı görünmezleştirmeden, o şiddeti göstermekten çekinmeden ama yine de, bütün bunlara rağmen şiddet ve acıyı değil, dostluk, dayanışma ve her şeye rağmen neşenin sesini yükseltebilmiş bu anı kitabında. Okuduktan sonra aklınızda kalan travmalar silsilesi değil her şeye rağmen birbirine dair inanç oluyor.
Sevgi Soysal'ın dilini çok seviyorum. Çok genç bir yaşta veda etmiş olması ve yazdıklarının bir noktada sonuna geleceğim düşüncesi üzüyor beni 💔 -
Ülkemizin siyasal ve hukuki alanda bir adım bile ilerleme sağlamadığının kanıtlarından biri olan kişisel anlatı kitabı. Sevgi Soysal'ın 12 Mart döneminde yaşadığı hapishane günleri anlatılıyor burada.
"Hiza meselesi her bir işin başı ve de sonu. Hiza, Türk'ün buluşu olan bir komünistlikle mücadele metodu. Bizim öz bağrımızdan kopmuş, titreye titreye bulunmuş, kökü dışarıda olmayan bir metod."
Selçuk Baran'ın 13 yaşındaki kızı Ayda Baran'ın tutuklanmasını, cezaevinde iken idamları yaşamasını, o yaşta yargılanıp altı aya mahkum olmasını okumak büyük bir şok oldu benim için.
Yazardan okuduğum ilk eser oldu. Edebi açıdan çok güçlü olmasa da soranlara tavsiye edebileceğim ve hep aklımda kalacak bir kitap olacak benim için. -
sevgi soysal bi kere okunduğunda mutlaka aşinalık bırakıyor insanın zihnine. uzun zaman önce okumuş olsam da hissediyorum bunu yıldırım bölgede.
12 mart faşizmi bütün bi genç kuşağın üstünden silindir gibi geçmiş, türkiye'nin aydınları, gazetecileri de bundan nasibini almıştı. sevgi soysal da onlardan birisi. bu kitapta o faşizmi kıvrak zekasıyla, incelikli bakışıyla gözler önüne seriyor. hem çok önemli bi tanıklık hem de çok kafa açıcı tahliller. -
Sevgi Soysal'ın Yıldırım Bölge'de geçirdiği bir yıllık hapishane dönemine tanıklık etmiş oldum. Anlattığından çok anlatmadıkları var şüphesiz ve kendi başına gelenler o dönemde aynı süreci yaşayanlara göre daha "beyaz" kalıyor. kendisi bizzat işkence görmemiş, sıra dayağı yememiş, aç susuz bırakılmamış yani. fakat anlattığı bu görece beyaz hali bile korkunç, tahammülü zor. okurken ben zorlandım, yaşayanlar nasıl sağ kalmışlar hayret ediyorum.
her Sevgi Soysal okuduğumda aynı şeyi hayretle fark ediyorum, ısrarla da yazıyorum. bu ülkede hiçbir şey hiçbir zaman değişmiyor. kısır döngü halinde aynı şeyleri yaşayıp gidiyoruz. bakalım nereye kadar. -
"...Kırmızı, sulu bir karpuz dilimini, iyi bir şiirden daha çok düşündüğüm bugünlerde, bu şiirin tadını almış olmam bile sevindiriyor beni..."
"...Çiğdem, alçılı kolu, bembeyaz yüzü, geçirdiği bunalımın donuklaştırdığı bakışlarıyla, faşizmin koparıp fırlattığı bir çiçek.."
CEZAEVİNDE KİTAP OKUMAK "...Oysa aramızda iki günde bir kitap deviren hızlı okuyucular var. Daha yavaş okuyanlar daimi bir baskı altında. "İkinci Adam'ı bitirdin mi?" "Sen Türkiye'nin Düzeni'ni yarın bitir, onu Nina'ya ver. Nina'nın okuduğunu Feyziye alacak, ben sana yarın 'Osmanlı İktisat Tarihi'ni veririm. . ." Kitabı zamanında okuyup bitiremeyen yanıyor. Bitirmeden devretmek zorunda..."
ÇAY "...Sonra, "çay" dediler. Çay, biz Yıldırım Bölge sakinleri için tılsımlı bir sözcük. Nefis demlenmiş çayı içtik. Yatak dengim o sıra geldi. Alt koğuşta 11 kişiyiz. Dördü Yıldırım Bölge'den, beşi cinayeten , ötekiler kız satma, yaralama. Demli çayları içtim art arda. Kızma ama, bol bol da cigara. Beynim boşalmıştı, ne tarihleri hatırlıyordum , ne de olayları. Uzun süredir kendimi nasıl sıktığımı , duygularımı bastırdığımı , devamlı ölçülü ve hesaplı olmaya çaba göstermekten çok çok yorulmuş olduğumu anladım. Anlatırken, başım havada, taş gibi yaşamış olduğum olayların , aslında yüreği kaç parçaya bölebilecek yönlerini kavradım ansızın. Ansızın üzülmenin hayatın bir parçası olduğunu hatırladım burada. Herkesin "ah, of" çektiği, küfredip dövüştüğü, kaderine ağladığı, aslında içaçıcı olmayan bu yerde ben, taş bir heykelden bir canlıya dönüştüm yeniden. Bana burada yeniden "merhaba" diyen hayatı coşkuyla karşıladım ve en kötü yüzüyle de olsa beni yeniden insanca karşılayan , yüksek duvarlarıyla dış dünyadan koparılmış da olsa, içinde hayatı, memleketimi, insanlarımı yeniden bulduğum bu yeri sevdim. Belki de merkez cezaevini ilk seven insanım ..."
EDİP CANSEVER"...Böyle bitiyor Yıldırım Bölge'den sivile gönderilişimin hemen ardından yazdığım mektup. Mektubun sonunda, yine Edip'ten bir dize. "Ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar çok alıştım ki. Ve her şeyin yeniden bir bir var olmasına o kadar alışacağım ki..."
"...geçsin istiyorum ya "dışarıyı" düşünemiyorum. Uzun süre buzdolabında dondurulmuş bir et gibi, dışarı çıkarılınca kokmaktan, bozulmaktan korkuyorum . Ve böyle bir "dışarı"dan, şimdiye kadar hiçbir şeyden korkmadığım kadar korkuyorum ..."
"...Gün batımlarını sevmem. Güneş bütün görkemiyle üstüme abanıyormuşçasına ezilir içim. Güneşin batışıyla birlikte içimin de kararması gerekirmiş gibi kasvetlenirim. Aydınlıkla karanlık arasındaki bu geçiş dönemi boyunca sürer bu kasvet..." -
“Tüm Sevgi Soysal kitapları bitince, ben ne okuyacağım!” diye bitiriyorum Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nu.
Okurken, 12 Mart döneminin baskılarını hissediyorum ama kendimi Sevgi Soysal’la birlikte gülmekten ve yıkıcılığa karşı alay etmekten alıkoyamıyorum.
Sanki ben de elimden alınmış bir demlik çayın kinini tutuyorum, ben de kutluyorum Mümtaz ile birlikte o yasak bölgeden geçerek “yıldönümü”nü.
İyi ki yazmış, keşke daha çok yazsaymış.
İyi ki yaşamış, keşke daha çok yaşasaymış. -
“Uzun sure buzdolabinda dondurulmus bir et gibi,disari cikarilinca kokmaktan, bozulmaktan korkuyorum. Ve boyle bir disar dan, simdiye kadar hicbir seyden korkmadigim kadar korkuyorum”
-
Ülkenin korkunç halleri trajikomik hallerini mizahi ve alaycı bir tonla anlatmayı başarmış Soysal. Aziz Nesin geldi nedense sıklıkla aklıma Yıldırım Bölge'yi okurken. Ne acılar ne saçmalıklar üzerine yaşatılmış insanlara ne bedeller ödemiş okumuş yazmış hayatını kurmuş insanlara paranoyaya bağlamış bir hükümet yüzünden.
Bugüne kadar gelmiş hükümetler ve ne yazık ki halkın azımsanamayacak bir kısmı nasıl da korkmuş okuyan, bilen, öğrenme aşkıyla tutuşmuş, hakkını arayan, daha iyi, daha demokratik bir hayatı arayan insanından gencinden. Faşizmin korkusu ve paranoyalarını kendi Yıldırım Bölge Koğuşu deneyimleriyle anlatmış Sevgi Soysal. O dönemin entelektüelerinden hapis yolu görmemişi kalmamış sanırım. Ne acı. Onca işkence, eziyet, ölüm. -
sevgi soysal'ın okuduğum ikinci kitabı. iyi ki yazmışsın Sevgi. senin kadar güzel o dönemi, bu gündelik mapus hayatını kim anlatabilirdi bilmiyorum. tüm komiklikleri, hüznü, sessizlikleri, işkenceleri, muziplikleriyle Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu'nda bir süre yaşadım sayende. Hukuksuzluk hep aynı hukuksuzluk yıllar sonra da ne yazık ki. isimleri geçen, sadece ilk isimleri geçen karar verici makam sahiplerinin, işkencecilerin, herhangi bir güce ulaştığı anda kendini kraldan çok kralcı sananların büyük çoğunluğu öldü. bu pislik sistemlerini aktarmayı başardılar ama. bol bol küfür ve beddualar ettim hepsine bunu okurken.
-
Sevgi Soysal; 12 Mart döneminde 1 yıl kadar yaşadığı hapishane ortamın, koğuş arkadaşlarını, günden güne değişen (sertleşen) koşulları sanki alaycılığa vurursa yaşananlar hafiflermiş gibi mizahla ve büyük bir samimiyetle anlatıyor. -
Sevgi Soysal’ın Yıldırım Bölge kadınlar koğuşundaki anılarından oluşan bu kitap, her ne kadar okurken insanı çeşitli duygulara sürüklese de Soysal’ı tanımak için çok önemli. Hayata bağlılığını, azmini, yaşadığı acı şeylerden bile bir şeyler üretmeyi bilmesini çok takdir ettim.
-
Uzun zamandır okuduğum en iyi kitaplardan biri olmakla beraber 12 Mart dönemini yalın bir dille aktarmış olması, kitabı daha da değerli yapıyor gözümde.
-
O dönemin hapishane anıları içinde okuduğum en güzel anı kitabı. Sanki yaşanmış bir dönem değil de hayal ürünü bir hikaye. Anlatım o kadar akıcı dil o kadar yalın ki. Kitabın içerisine sürüklenmemek mümkün değil.
-
Er-tutuklu, er-kadın, er-militan gibi kavramların yalın, ironik ve eleştirel bir bakış açısıyla anlatıldığı bu romanda ideoloji, suçlu, suç, gerçeklik, yasa gibi bir çok konunun aslında ne kadar kaygan zeminler olduğuna dair çok güzel yorumlar var.
12 Mart döneminde kadın siyasi suçluların getirildiği bir hapishane Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu ve Sevgi Soysal da romanda orada geçirdiği günlerini anlatıyor. Dönemle özdeşleşmiş olan idam, tutuklanma, bölünmeler, işkence ve yasaklar gibi yaygın konular Sevgi Soysal ve koğuştaki diğer kadın tutukluların deneyimleri doğrultusunda aktarılıyor.
Sosyo-politik ve tarihsel gerçekliğin bireysel gerçeklikten süzülerek anlatılması baskın ideolojilerin yarattığı söylemi sorgulamak için çok güzel bir zemin hazırlamış bence. Mekanın hapishane olması ve farklı görüşlerden birçok insanı bir araya getirmesi de dönemin
yer trajik yer yer absürt ama her koşulda endişe yaratan hissiyatını samimi bir şekilde gözler önüne seriyor. -
Çok severek okudum. Oldukça hareketli yıllarda bir siyasi koğuşun misafiri gibi hissettim kendimi. Hem o yıllara olan ilgimden ötürü çok sevdim hem de sanki sevgi soysalla daha yakından tanıştım. Bir roman değil, anılardan oluşuyor.
-
Acaba ne zaman okumuştum, ilk kısmı güldüren ikinci bölümü acıtan bir anlatıydı ama aklımda çok kalmamış. Yazlığa gidince bakayım orada mı bırakmışım acaba. Ek: okuduğum zamanı buldum.
-
"Söyle o albay babana, daha odun göndertmezseniz, beni odunla Devos yapacaklarmış, de."(s:97)
-
Kitapta anlatılan tarihle şimdiki zaman arasında 40 küsür yıl olmasına rağmen cezaevlerinin, cezaevlerine girenlerin ve onların yakınlarının hissettiklerinin değişmemesi üzüyor beni. Cezaevlerinde hala haksızlıklar, doktora ulaşamama ve dilekçelere cevap verilme konusunda eksiklikler var. O kadar güzel yazmış ki Sevgi Soysal, yer yer çok hüzünlenip yer yer de güldüm. Direnmeden yaşanmıyor !
-
yıldırım bölge kadınlar koğuşunda geçen bir anı kitabı ama tüm döneme ışık tutuyor. o dönemi, işkenceleri, ölümleri ve haksızlıkları derinden anlamak isteyen herkesin okumasını kesinlikle öneriyorum. okuduğum en çarpıcı kitaplardan biriydi ve sevgi soysal'a büyük bir ilgi duymamı sağladı, diğer kitaplarını da kesinlikle okuyacağım
-
sevgi soysal çok sevdiğim bir yazar, yıldırım bölge kadınlar koğuşu ise, her şeyiyle, en sevdiğim metinlerinden biri. bu kitabı yıllar sonra yeniden okuyunca çok heyecanlandım ve üzerine bir yazı yazdım, meraklısı için buraya da ekliyorum, iyi okumalar:
https://catlakzemin.com/yildirim-bolg... -
12 mart dönemini kendine has alaycı dili ile ne de güzel anlatmış. Her sayfasında o yüz karası dönemle alakalı araştırma yapa yapa, sindire sindire ilerlemeye çalışsam da bitirmeden kalkamadım kitabın başından.
-
Tarihi belge gibi okumalı bunu, iyi ki yazmış.
-
Ha-ri-ka! Çok akıcı, çok güzel yani bu kadar iyi ve sıkmadan anlatılamazdı sanırım, sevgi soysalın dili pek güzelmiş.
-
Dev-Os izinde...
-
12 Mart "gözünün üstünde kaşın var" gözaltıları ve tutuklamaları döneminde, Ankara'da Yıldırım Bölge denilen kadın tutukevinin durumunu okuyoruz Sevgi Soysal'ın kaleminden. O sıkıntılı dönemi öyle güzel anlatıyor ki, acıdan bal süzüyor, betonda çiçek açtırıyor resmen. Tanıdık simalar da var koğuşunda: Oya Baydar, Behice Boran, Sevim Onursal... Yazarın o sırada Mamak cezaevinde bulunan eşi Mümtaz Soysal'la, Deniz'ler ve Mahir'lerle ilgili bilgiler de alıyoruz. Hem dönemin hem de kadınlar koğuşundaki durumun saçmalığını ve korkunçluğunu göz önüne serdiği için önemli bulduğum bir kitap. Olayları ajite etmeden ve akıcı bir dille anlatması da okumayı kolaylaştırıyor bence. Tavsiye ederim. =)
-
Tıpkı Oya Baydar gibi okumaya geç kaldığım isimlerden biridir Sevgi Soysal. Böyle geciktiğim yazarların eserlerini okumaya belirli bir sıra gözeterek başlamaya karar vermiştim. Bu sebeple, hayatından kesitler taşıyan yapıtlarına öncelik verdim ve Sevgi Soysal’dan ilk olarak “Tante Rosa”yı, ikinci olarak da “Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu”nu okudum.
“Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu” Sevgi Soysal’ın biri çok kısa diğeri en fazla bir sene sürmüş olan hapishane dönemlerindeki anılarından oluşuyor. Bir askeri hapishane olan Yıldırım Bölge’deki anılara yoğunlaşan kitap Soysal’ın sivil tutukevine sevk edildiği günü de kapsıyor ancak bu tutukevinde geçen sonraki günleri içermiyor. Anılar yazarın yaşamının çok kısa bir bölümünü oluştursa da onun hayata bakış açısını ve genel olarak siyasi düşüncesini yansıtması açısından yeterli geliyor. Ama yazarın özgürlüğünün kısıtlanma sebeplerini ve pek uzun olmayan hayatını düşününce çok da kısa gelmiyor hapishanede geçirdiği zaman. Sinir oluyor insan.
Soysal ile aynı koğuşu paylaşmış Behice Boran gibi başka tanıdık isimlerin de kişilikleri hakkında az çok fikir edinmek mümkün kitap sayesinde. Mahir Çayan’ın kız arkadaşı da koğuş arkadaşı olmuş yazarın. Kızıldere katliamı, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı, şafak operasyonları gibi olayların koğuşta nasıl yankı uyandırdığını okurken etkilenmemek mümkün değil. Bu olayların hapishane dışındaki çevrelerde yarattığı tepkileri çeşitli kaynaklardan okumuşluğum vardı ancak ilk kez bu kitapla içerden bakmış oldum yaşananlara. Öte yandan, koğuştakilerin her koşulda dik durabilmek için geliştirdiği yöntemler ve yazarın ironik dili sayesinde rahat nefes alabiliyorsunuz. Hapishanenin boğucu havası sizi çok fazla sarıp sarmalamadan dağılıp gidiyor. Yazar koğuşun duygularını okura geçirmede o kadar başarılı ki koğuşla birlikte hüzünlenip, koğuşla birlikte öfkelenmek çok kolay oluyor. Solun farklı fraksiyonlarından olan karakterler arasında yaşananları mizahi anlatımla aktarırken siyasi görüşünü de az çok yakalıyorsunuz yazarın. Sıkıyönetim kanununa muhalefet ve orduya hakaret gibi haklı dayanakları olmayan iki sebep yüzünden özgürlüğü kısıtlanmış olan yazar neyse ki işkence falan yaşamamış. Ancak aktif bir şekilde eylemlere katılanların işkence gördüğü bu dönem ve sonrasında, hapishane koşullarının nasıl her geçen gün daha kötüye gitmiş olduğunu da görüyor insan okuyunca.
Soysal’ın akıcı ve mizahi anlatımını çok beğendim ben. Zaman zaman bana Aziz Nesin’i de hatırlattı. Anlatım açısından biraz zayıf gördüğüm ve daha iyi nasıl ifade edilebilirdi diye düşündüğüm bazı cümleler olsa da okuma keyfimi kaçıracak ölçüde değildi bunlar açıkçası.
Anı okumayı seviyorsanız, bu güzel kitabı atlamayın derim.
Okunacaklar:
Yürümek, Sevgi Soysal
Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Sevgi Soysal
Şafak, Sevgi Soysal
Barış Adlı Çocuk, Sevgi Soysal
Bakmak, Sevgi Soysal
Tutkulu Perçem, Sevgi Soysal
Radyo Konuşmaları, Hoş Geldin Ölüm, Sevgi Soysal -
12 Mart... Çarşaf çarşaf tutuklama listeleri, tenkil edilmesi elzem olanlar, 'muzır kişiler', ilk fırsatta tutuklanması uygun görülen kişiler...Faşizan uygulamaların adım adım tırmandığı bir dönemde, ilk önce 'muzır kişiler' kontenjanından, ikincisinde de 'orduya hakaret'ten yolu düşer Sevgi Soysal'ın, 12 Mart'ın Mamak'la birlikte simge zindanlarından biri olan, Ankara'da bir askeri garnizonun orta yerindeki Yıldırım Bölge'ye.
Devamı için:
http://oklapkutuphanesi.blogspot.de/2...